Geri Dönüşler...


Her çıkılan yol, her atılan adım istenilen yere götüremeyebilir insanı.
Umarsızca yapması gerekeni yapıyordu. Kalabalık caddede ilerlerken yaptığı şeyin ne kadar cesaret isteyen birsey oldugunu düşündü. Ancak birçok gidişler var ki ne insan kendi ister ne de buna cesareti vardır. Hayat öyle bir rüzgarla savurur ki insanı yaprak misali, ta ki rüzgarın dinmesini herşeyden çok ister hale getirir kişiyi. Bundan sonra savruluşların hesabı yapılmaya başlar yürekte, ruhta, akılda... Bedenler değildir ki savrulan, umuttur, amaçtır veya inançtır bu savruluşta yaprak kıvamını alan. Gitmek kadar geri dönüşler akla gelir, ancak akla ziyan şeydir. İnsanı bir ateş çemberine alır, bedeni değil ruhu yakan, yüreği yakan bir kor alevden ibarettir.

Gönlünden geçeni yapmak istesen de, içteki bu yangın, dıştaki bu rüzgar..... seni değiştirmiştir.
Sonra geldiğin noktadan geriye döner bakarsın ne kadar dağ, ne kadar tepe aşmışım diye. Baktığın, görmek istediğin şeyden başka bir şey değildir aslında. Erdemli bir ilüzyon yaratmak istersin belleğinde ne var ki bedenin içten yanmış, dıştan donmuştur. Farkettiğin sadece katılaştığın adeta taşlaştığın gerçeğidir. Soğuk, buz gibi hissiz ve duyarsızca heykelleşmişsindir, onlar kadar duygusuzsundur artık. Yapabileceklerinin seninle sınırlı olduğunu unutursun, taşlaşmış kalıplaşmış bedeninde hapsolursun.

Mutlusundur artık kimse seni incitemez sağlam olduğunu düşünürsün, çok daha sert bir darbede paramparça olacağını farkedemeyen bir aptallıkla. Farkedemezsin dokunuşların yumuşaklığını, temasın hazzını, sertsindir artık aptallığın ve aymazlığın gözünü boyadığı bu durumunda...

Şunun kararını veremezsin, ya orda yaşarsın ya da kırar çıkarsın.

Yüreğin nice gidişleri kaldıracak güçte de olsa, geri dönüşleri yok sayarsın düşünmek dahi istemezsin. Bunu acizlik, korkaklık yada umursamazlık olarak düşünürsün ama yine de onu güç olarak görmezsin, çünkü gitmeye gücü olmayanlar ömrün boyunca kulağının dibinde, terketmenin ne kadar gereksiz ve risklerle dolu olduğunu fısıldamışlardır. Geri dönüşlerin ise korkaklık ve yüreksizlik olduğunu haykırmışlardır yüzüne.

İşe o an farkedersin ki, bütün bu yaşadıklarından sonra aslında kalıplaşmış olan ruhunun ta kendisidir. Çıktığın yolda bedeninde ya da yüreğinde rastladığın kalıplar aslında ruhunda duruyor, adeta bedenini saran damarlar gibi. Adımını attığın bu kısacık yol, seni dünyanın çevresinde onlarca kez dolaşarak kazanacağın bilgelikten daha yukarı taşımıştır.

Gidecek kadar enerji varsa, dönmek için de aynı enerji kullanılmalı. Bahsi geçen geri dönüş zorunluluktan değil, sahip olduğunuz huzura bir geri dönüş olmalı. Pişmanlığınızın ardına çocukça saklanıp yaptığınız sırnaşık bir gülüş ile olmamalı, yoksa yaptığınız bu yolculuk boşa gider. İyi ya da kötü bilinmezliğin karanlığında kararsız kalmayın, ya gidin ya da geri dönün.


Unutmayın, GİDİLMEDEN GERİ DÖNÜLEMEZ !



mrt
Ağustos 2005